Güncel
Mustafa Öztürk: Kur’an’dan salt meal yordamıyla yepyeni hükümler üretmeye muadil bir “cahillik” ve “densizlik” kategorisi var mıdır?
Follow @dusuncemektebi2
Bu hafta, bir okuyucumuzun, “Sn. Hocam, Yeni Şafak’ta Faruk Beşer’in tarihselcilikle ilgili yazı dizisi hakkında neler söylemek istersiniz.
Ya da bu konuya dair Karar’da yazacak mısınız?” ÅŸeklindeki maili üzerine Sayın BeÅŸer’in konuyla ilgili makalelerini okuyup, “Bir Temcid Pilavı Olarak Tarihsellik ve Tarihselcilik Tartışması” baÅŸlıklı bir yazı yazmıştım; fakat son demde fakülte telefonundan bizi arayan bir arkadaşımızın, “Hocam, dinî konularda kafam karışık, bazı fikirlerimi sizinle paylaÅŸmak istiyorum” gibi ifadelerle baÅŸlayan konuÅŸmasından dolayı söz konusu yazıyı gelecek haftaya erteleyerek bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum. Bizi arayan arkadaÅŸ, çok önemsediÄŸi dinî meselelerden ilkini, “Hocam, Ä°srâ 17/110. ayette namazdaki kıraatin ne yüksek sesle ne de çok sessiz olması emredildiÄŸi halde biz niçin öğle ve ikindi namazlarında hafî/gizli okuma yanlışında ısrar ediyoruz?” diye formüle etti ve anılan ayetin mealinden hareketle bu “yanlış”ı(!) düzeltecek bir ictihada imza atmak gerektiÄŸini, hatta bu ictihadı, “ümmet yetmiÅŸ üç fırka deÄŸil, tek bir fırka olsun” gibi çok ulvî bir gayeyle yapmak istediÄŸini söyledi.
Ben de bu arkadaÅŸa özet olarak ÅŸunları söyledim: Farz edelim ki ümmet ya da en azından ümmetin Hanefî evlatları asırlar boyunca öğle ve ikindi namazlarında kıraati gizli yapmakla hata etmiÅŸtir. Peki, böyle bir hata namaz ibadetinin ruhuna ya da Kur’an’da “yüz kızartıcı iÅŸlerden ve çirkinliklerden men eder” diye belirtilen ahlâkî iÅŸlev ve amacına ne tür bir halel getirir? Yahut söz konusu namazlarda kıraat hafî (gizli) deÄŸil de cehrî (açık) olduÄŸu takdirde, huşû ve takva mı artar? Allah’ın namaz ibadetindeki muradı kıraatin hafî ya da cehrî yapılmasına mı baÄŸlıdır? En azından erkânı/iskeleti itibarıyla on beÅŸ asır boyunca “yaÅŸayan sünnet” olarak günümüze intikal eden namaz ibadetindeki kıraatin bugüne kadar yanlış uygulanan bir rükün olduÄŸunu iddia ettiÄŸimizde, ümmetin yetmiÅŸ üç fırkasını tek fırkaya mı indirmiÅŸ oluruz yoksa yetmiÅŸ üç fırkaya bir yenisini mi eklemiÅŸ oluruz?
***
Diyelim ki Hz. Peygamber, bazı müfessirlerin belirttikleri gibi İsrâ 17/110. ayet nazil olduktan sonra müşriklerin tazyikine maruz kalmamak için öğle ve ikindi namazlarında kıraati sessiz yapmakla emredildi. Ancak bugün böyle bir durum söz konusu olmadığına göre biz de bu namazlarda hafî yerine cehrî kıraati ikame edelim. Peki, böyle bir yeni düzenleme yaptığımızda bundan elde edeceğimiz dinî-ahlâkî fayda nedir? Başka bir ifadeyle, Müslümanları az çok bir arada tutma işlevine sahip birkaç dinî unsurdan biri olan namaz ibadetinin edasında yeni bir ictihadla yeni bir uygulama başlattığımızda bundan ne tür bir fayda hâsıl edilebilir?
Nüzul vasatında bizzat Hz. Peygamber tarafından tebliÄŸ edilen, tıpkı namaz gibi mücmel hükümleri yine Hz. Peygamber tarafından tebyin ve tatbik edilen Kur’an’dan salt meal yordamıyla yepyeni hükümler üretmeye muadil bir “cahillik” ve “densizlik” kategorisi var mıdır? Dinî hassasiyet sahibi olduÄŸunu söyleyen bir Müslümanın, sözgelimi, “Namazlı niyazlı tacir denildiÄŸi zaman toplumsal algıda niçin ahlaklılık ve güvenirlik gibi çaÄŸrışımlar oluÅŸmuyor?” veya “Günümüz sosyolojisindeki mebzul dindarlık görüntülerine raÄŸmen toplumsal ahlak endeksimizde niçin yükseliÅŸ olmuyor?” gibi kritik meselelere kafa yormak yerine, “Mealden çıkardığım hükümle öğle ve ikindi namazlarındaki hafî kıraati cehrî kıraate dönüştürmekle ümmeti büyük bir yanlıştan kurtaracağım” gibi bir iÅŸgüzarlığa soyunmak acaba ne tür bir din anlayışının eseridir?
***
Bu can yakıcı sorun, bizim mahalle sakinlerinin seneler boyunca “Kur’an’ı anlamak” adı altında sürdürdükleri Kur’an ve tefsir çalışmalarının pek çoÄŸunun Kur’an’la varoluÅŸsal baÄŸ kurma çabasından ziyade, umumiyetle entelektüel merak giderme, dinî alanda didiÅŸme ve fantastik iddialar üretme hevesine hizmet etmesiyle yakından irtibatlıdır. Ancak bu sorun “meal müctehidliÄŸine soyunanlar”ın yanı sıra dinî gelenek üzerinden ahkâm kesmeye bayılanlar için de söz konusudur. Daha açıkçası, namazdaki kıraat rüknüyle ilgili yanlışı(!) düzeltme iddiasında bulunan kiÅŸinin bu büyük iddiasıyla, Hz. Peygamber’in idrarının temiz ve içilebilir olduÄŸundan dem vurma, satranç hakkında haram fetvası yayınlama, Hz. Peygamber’in saçının yıkandığı suyu pazarlama gibi iÅŸgüzarlıklar arasında pek bir fark yoktur.
Meseleyi bağlarken şunu da not edelim ki namazların eda keyfiyetleri hususunda aslolan, Sünnet(ler)e dayalı tatbikattır. Bu konuda icat çıkarmanın âlemi yoktur. Kaldı ki İslam uleması daha ilk asırlardan itibaren konuyla ilgili ayetler ve hadisler ışığında namazdaki kıraat meselesini bütün detaylarıyla ortaya koymuştur. Başka bir anlatımla, fıkıh literatüründe hafî ve cehrî kıraat meselesinden Fatiha ve zamm-ı sure okumanın hükmüne kadar namazla ilgili tüm konularda herkese yetecek nispette görüş çeşitliliği mevcuttur. Bu çeşitlilik hem kıraatte hafîlik ve cehrîlik meselesinin namaz ibadetindeki aslî gayeyle ilgili olmadığını hem de eski köye yeni âdet getirme çabalarının lüzumsuzluk ve işgüzarlıktan başka bir anlam taşımadığını ortaya koyması bakımından da manidardır.
KARAR
Henüz yorum yapılmamış.